Geride bıraktığı sadece bir hayat değil, aynı zamanda gözü yaşlı bir topluluktur. Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir feminizm karşıtı cinayet, hem toplumda hem de sosyal medya platformlarında büyük yankı uyandırdı. Aile içi şiddet ve cinayetler üzerine tartışmaları alevlendiren bu trajik olay, kadının son sözleriyle insanları derin düşüncelere itti. Eşinin kendisini ve kızını öldüreceğinden korkarak, "Sonum iyi olmayacak" diyerek çevresini uyarmış, ancak ne yazık ki bu uyarılar dikkate alınmamıştı.
Olay, yaşlı bir kasabada meydana geldi. Genç anne, yaşamakta olduğu evlilikten duyduğu korkuyu çevresine açıkça ifade etmişti. Eşiyle aralarındaki sorunları paylaşan kadın, dostlarına ve aile üyelerine sık sık bu korkularını dile getiriyor, kendi hayatı ve kızı için endişeliydi. Ancak, bu duygularına dikkate alınmaksızın, yaşadığı trajedi gerçekleşti. Eşi tarafından bir sabah, kızıyla birlikte katledilen kadın, sosyal medyada, "Sonum iyi olmayacak" mesajları ile hatırlanmaya başlandı.
Bu cinayet, sadece tek bir ailenin dramatik hikayesi değil, daha büyük bir sorunun da gözler önüne serilmesine zemin hazırladı. Aile içi şiddet, toplumda sıkça yaşanmasına rağmen, çoğu zaman görmezden gelinmiyor. Kadınların, hissettikleri korkuları ciddiye aldırmaları için toplumun onlara duyduğu anlayış ve destek, bu tür trajik olayların önüne geçmek için büyük bir önem taşıyor.
Toplumumuzu sarsan bu olay, aile içi şiddetin sadece bireyler değil, tüm toplum üzerinde derin etkilere yol açtığını bir kez daha kanıtladı. Kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel değil, ruhsal ve psikolojik boyutları da olan bir sorun. Kadınların yaşadığı bu tür travmalar, sadece onların hayatını değil, çocuklarını da derinden etkiliyor. Kızının gözleri önünde annesini kaybeden bu küçük çocuğun, ileriki hayatında bu travmayı nasıl atlatacağı ise ayrı bir kaygı konusu.
Bu tür olayların önüne geçmek için toplumda farkındalık yaratmak ve kadına şiddeti kınamak adına yapılması gerekenler oldukça fazla. Yerel yönetimler, STK'lar ve bireyler olarak hepimizin üzerine düşen görevler var. Kadına yönelik şiddete karşı alınacak etkin politikalar, bu trajedilerin önüne geçebileceği gibi, aynı zamanda hayat kurtaracaktır. Ebeveynlerin, öğretmenlerin ve akrabaların, kadınların yaşadığı korkuları daha hassas bir şekilde dinlemeleri ve bu durumu ciddiye almaları gerekiyor. Eğer toplumsal bilincimiz artar ve kadınların sesine kulak verirsek, belki de gelecekte böyle trajik hikayeleri daha az duyabiliriz.
Yasaların ve adalet sisteminin kadınları koruma noktasında etkin bir rol oynaması da hayati önem taşıyor. Hukuk sisteminin bu tür olayların üzerine kararlılıkla gitmesi, kadınların kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacaktır. Aile içi şiddet ve cinayetlerle mücadelede toplumsal bir dönüşüm gerçekleştirmeden, tek başına boş bir yasalar dizisi oluşturmanın yeterli olmayacağı aşikardır.
Olay sonrası, sosyal medyada yükselen sesler, "Bu son olsun!" ve "Kadına şiddete hayır!" şeklinde paylaşımlar, toplumun bu konuda daha duyarlı hale gelmesinin ilk adımları arasında yer alıyor. Fakat yalnızca tweetlerle ya da hikayelerle geçen bir haykırışla değil, kalıcı çözümler ve devrimsel değişimlerle bu sorunun üstesinden gelmek mümkün olacaktır.
Özellikle, kadınlar için güvenli sığınma evlerinin artırılması, psikolojik destek hizmetlerinin güçlendirilmesi ve toplumsal bilinçlendirme projelerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Tüm bu tedbirler, anne katliamlarının yaşanmasının önüne geçebileceği gibi, kadınların hayatlarını yeniden inşa etmelerine de olanak sağlar. Bu tür olayların önüne geçilebilmesi için herkesin üzerine düşen birtakım görevler vardır. Süreç, bireylerden başlayarak toplumsal düzeye kadar geniş bir alanda ele alınmalıdır.
Sonuç olarak, bu trajik hikayenin ardından, umarız ki toplum olarak daha duyarlı, daha bilinçli ve daha destekleyici bir düzleme geçeriz. Kadınların ifade ettiği korkuları duymak, onları önemsemek ve hayatta kalmalarını sağlamak adına her birimizin sorumluluğudur. Bu tür acı olayların tekrar etmemesi için öğretici ve çözüme yönelik adımlar atmak zorundayız.