Geçtiğimiz günlerde yaşanan trajik bir olay, Türkiye'yi derinden sarstı. 27 yaşındaki Ayşe Tokyaz, kendisini takip eden bir kişinin saldırısına uğrayarak hayatını kaybetti. Olayın hemen ardından, cinayet öncesi son anlarına dair görüntüler, hem sosyal medya hem de haber sitelerinde geniş yankı uyandırdı. Bu görüntüler, yalnızca cinayetin seyrini değil, aynı zamanda toplumsal bir sorunu da gözler önüne seriyor.
Olayın meydana geldiği gün, Ayşe Tokyaz, günlük rutinini sürdürmekteydi. Kendi işine giden genç kadın, evinin önünden çıktığında çevresindeki herkes tarafından son derece tanınır biriydi. Ancak, bu sıradan gün, maalesef ki son gününe dönüşecekti. Şüpheli, Ayşe'yi takip etmeye başlamış ve bunu kameralar kaydetmişti. İşte, saatler önce yaşanan bu olay, onun bir cinayetle sonuçlanacağına dair herkesin korkusunu artırmıştı.
Olayın görüntüleri, bir güvenlik kamerası tarafından kaydedildi. Ayşe Tokyaz’ın bindiği otobüsün durağında, genç kadının birkaç kişiyle konuştuğu ve ardından şüpheliyle birlikte görüntüde yer aldığı görüldü. Ayşe’nin hangi sebeplerle peşindeki olduğu belli olmayan bu kişiyle etkileşime geçtiği dikkat çekti. Diğer yandan, o andaki şüphelinin tavır ve davranışları, izleyenlerin tüylerini ürpertmesine yol açtı.
Olayın detayları derinleştikçe, hem Ayşe Tokyaz'ın hem de şüphelinin kimliğiyle ilgili bilgiler açığa çıkmaya başladı. Ayşe’nin katili, daha önce birçok kez hakaret eden ve kadına şiddet uygulamış bir kişi olarak kayıtlara geçmiş. Bu durum, duyulan korkunun sadece bireysel bir mesele olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir sorunun varlığını ortaya koyuyor. Ülkemizde kadına yönelik şiddet, son yıllarda artış gösterirken, bu tür olayların sıkça yaşanması insanların güvenliğini sorgulamasına neden oluyor.
Ayşe Tokyaz’ın ölümü, yalnızca bir cinayet davası değil, aynı zamanda topluma ışık tutan bir drama haline geldi. Birçok kadın, kendilerini bu tür durumlar karşısında savunmasız hissederken, olayın güvenlik güçlerinin ve yasaların ne denli etkili olduğunu sorgulamaya başladı. Yasaların yeterince caydırıcı olup olmadığı, şehirlerin güvenli olup olmadığı hakkında pek çok tartışma başladı. Olayın ardından sosyal medya üzerinde başlatılan kampanyalar, kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık yaratmak amacıyla birçok kişiyi bir araya getirdi.
Çoğu kişi, bu tür olayların önlenebilmesi için neler yapması gerektiğini sorarken, bir yandan yasaların daha etkili bir şekilde uygulanması ve toplumda kadına yönelik bilinçlenmenin arttırılmasının önemi vurgulandı. Ayşe'nin cinayeti, sadece bir kadının hayatını kaybetmesi değil, aynı zamanda toplumsal bir vicdan muhasebesi yapılmasını da gerektiriyordu. İşte, her bir ölüm sonrası kadına yönelik toplumsal cinsiyet eşitliği mücadeleleri güçlenmekte ve daha görünür hale gelmektedir.
Sonuç olarak, Ayşe Tokyaz’ın arkasında bıraktığı bu trajedi, yalnızca bir cinayet davasından ibaret değildir. Her bir kaybedilen hayat, cinsiyet temelli şiddetin toplum üzerindeki etkilerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ayşe'nin anısının yaşatılması, tüm toplumun görevi olmalıdır. Her birey, bu tür olayların önlenmesinde bilinçli bir şekilde harekete geçmeli ve olayların yalnızca birer istatistikten öte olduğunu unutmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, her bir kadının hayatı değerlidir ve hiçbir kadın bu tür bir korkuyu taşımak zorunda değildir.
Ayşe Tokyaz’ın cinayetiyle birlikte gündeme gelen bu olay, adalet arayışının yanı sıra toplumun sorumluluğunu da hatırlatmaktadır. Kadına şiddete karşı mücadelede birleşmek, daha güvenli bir dünya inşa etmek için elzemdir. Tüm bu yaşananlar, bir kez daha bizlere hatırlatıyor ki, kadına yönelik şiddetle mücadele, yalnızca kadınların değil, tüm bireylerin ortak sorumluluğudur.